22 Şubat 2011 Salı

Paramparça

                    "Yeter, bitti !" diye bağırdı. Gözleri dolu doluydu. "Artık dinlemek istemiyorum seni. " diye devam etti. Haklıydı da galiba, bıkmıştı.
                    Hiçbir şey söyleyemedi karşısında adam. Dinledi sadece. Birkaç kez lafa girmek, cevap vermek istedi, yapamadı. Belki dakikalardır bağırıyordu kız, belki saatlerdir. Belki de aslında yıllardır bağırıyordu da adam farkedememişti. Artık ne önemi vardı ki...
                    Sabah uyandığında adam, gözlerini ilk açtığında gülümsüyordu. Başını sola eğdi biraz, orada, göğsünde masumca uyuyordu işte. Tebessüm vardı sanki solgun dudaklarında. Kumral saçları  ne güzel dökülmüştü adamın göğsüne. Sarılıyorlardı sımsıkı yarı çıplak bedenlerine,  hiç bırakmayacakmışçasına. Alnından öptü usulca kızın. Uyandırmak istemiyordu. Gece çok geç uyumuşlardı. Bedenleri birleşirken o bahar akşamında, sanki ilk kezmiş gibiydi hisleri. Oysa 7. yıllarıydı bu.
                   Aralık pencereden tatlı bir rüzgar girip odaya usulca dokunuyordu aşk dolu yorgun bedenlerine. Deniz esintisi var gibiydi sanki burnunda. Usulca içine çekti esen rüzgarı. Bir kez daha mutlu oldu. Onlardan bir parçaydı deniz. En güzel yıllarını geçirdikleri yerdi o sahildeki ev. Her sabah yosun ve deniz kokulu odalarında martı sesleri uyandırırdı onları. Kalkar kahve yapar götürürdü kıza. Öper dudaklarından, bahçeden kopardığı birkaç gülle verirdi kahvesini.
                  Mecburen taşınmışlardı bu yeni evlerine. Kızın çalıştığı yer taşınmış, önemli bir pozisyondaki bu genç ve yetenekli elemanı  kaçırmak istememişlerdi. Yeni evleri de güzeldi aslında. Sonuçta onlar vardı, yaşıyorlardı, onların eviydi bu da. Ne kadar zor gelse de bu değişiklik, alışılamayacak bir şey değildi.
Uyandırmadan  kızı yavaşça çıktı yataktan. Banyoya girdi, aynada baktı yüzüne. Sanki yaşlanmıştı, gözlerinin altı mor, dudakları solgun, teni sarıydı. Sakalları birkaç günlük olmuş, saçları karışmıştı. Zaten şekil almazlardı ya. Kızarmış gözlerine baktı. Genç yaşında yılların yorgunluğu vardı sanki o gözlerde. Sıkıntıların birikimi gibi. Burnunu çekti birkaç kez. "O" kokuyordu, sinmişti kokusu tenine. Gülümsedi. Aşağı inip su  doldurdu  ketıla, fincanını çıkardı dolaptan. 3 yıl önce almıştı ona. Çok severdi ikisi de. Kahvesini doldurdu, şekersiz içerdi. Suyun kaynama sesini duydu. Doldurdu fincanı. Salona gitti elinde fincanla, ortadaki sehpada vazo dururdu. İçinden bir gül aldı solmaya yüz tutmuş. Yavaş yavaş çıktı yukarı.
                 Arkasını dönmüş örtüye sarınmıştı kız. Kapıda durup izledi onu, sanki dünmüş gibi aklındaydı her anları. Huzurla doldu içi. Yürüdü bozulmuş yatağa doğru. kahveyi  komidinin üstüne bırakıp eğildi üstüne kızın. Yine öptü dudaklarından. Aralanan gözlerinin önündeydi gül. Dudakları kıvrıldı yukarı. Gülümsedi. Kahvesini uzattı hemen. Kız aldı fincanı,  bir yudum alıp yerine koydu tekrar. Gülü kokladı. Buruk kokusunu içine çekti. Yataktan kalktı. Banyoya gitti. Hiç konşmamıştı. "Yorgun. " diye düşündü adam. Kız geri geldi, üstüne bluzunu geçirdi. Çok yakışırdı ona bu  bluz. Vücuduna yapışır, ince belini ortaya çıkarırdı  iyice. Kahvesini aldı, gülü yatağa bırakıp çıktı odadan kız. Merdivendeki ayak seslerini dinledi adam. 17 basamağı da sayınca kalktı yataktan, arkasından gitti.
                Televizyon açılmıştı aşağıda.  Rahat koltukların ikili olanında oturuyordu kız, bir elinde kumanda,  diğer elinde kahvesi, dalgın  gözlerle bakıyordu ekrana. "Haftasonu da hiçbir şey olmuyor. " dedi. Gülümseyerek izliyordu adam bu güzelliği.  Kapatıp televizyonu fırlattı kumandayı diğer koltuğa. Adam yanına oturup kolunu attı narin omuzuna kızın. İrkildi bir an, kenara kaydı kız. Bir gariplik vardı sanki. Anlam veremedi.Kahvesini bıraktı sehpaya,  uzandı,  bir sigara aldı. Çok içiyordu bu ara, yaktı, ilk nefesi üfledi dışarı.  Tam uyaracakken adam,  kız "Konuşalım. " dedi.
"Benim içimde bir şeyler var. "
"Nasıl yani aşkım? "
"Kötü işte, garip. Sıkıntı gibi. "
"Neden ki? "
"Nereden  bileyim nedenini !" . Sesi yükselmişti bir an. Adam tedirgin oldu. Sanki bu  konuşmanın sonu hoş değildi.
"Ben yapamıyorum artık. Dayanamıyorum tüm bunlara. Alışık değilim. Bu ev bizim değil sanki. Sıkıştık kaldık burada,   her yer beton, her yer karmaşa. Deniz yok, kuşlar bile yok sanki. Her sabah aynı gül, aynı kahve. Hep aynı monotonluk. Sıkıldım. Okul  bitti şimdi de bunlar başladı. Hiç güzel bir şey yok etrafımda. Bunalıyorum. İşten, bu evden, yoldan, bu şehirden, kahveden, sigaradan,  hatta senden. Uzak kalalım demiştim sana, al işte, olmuyor, ne değişti şimdi. Neresi güzel, neresi? Öpmek, sevişmek bile mutluluk vermiyor bana, sadece sıkıyorsun beni, şu giydiğin tişört, sakalların, saçın... Her şeyin dert bana. Konuşmak bile gelmiyor içimden seninle. Olmuyor işte. Yeter, bitti ! Artık dinlemek istemiyorum seni !".
                 Tokat gibiydi bu sözler. Afallamıştı adam, ne olmuştu ki? Fırladı ayağa kız, yukarı çıktı koşarak. kapı çarpıldı. Kalakalmıştı. Aradan geçen zamana rağmen kıpırdayamadı yerinden. Sonra ayak sesleri duydu. bir valizle aşağı indi kız. Bütün hayatları o çantadaydı sanki, tıkış tıkıştı her şey şimdi. Kapıya yöneldi kız. "Dur. "  diyebildi sonunda, "Gitme, lütfen. ". Kafasını salladı kız, sinirliydi. Hiçbir şey söylemedi, arkasını döndü, kapıyı açıp çıktı. 7 yılı geride bırakrcasına dönüp bi kez, son bir kez daha baktı, hoşçakal bile demeden kapadı kapıyı ardından. Gitmişti. Geri dönmeyecek gibi gitmişti.  Ardında parampaça bir kalp bırakarak...

12 Şubat 2011 Cumartesi

I'll never give up !

                  Seni çok basit sevdim ben. Çok kolay sevdim.
Nefes almak kadar kolay sevdim, adım atmak kadar kolay sevdim, su içmek kadar kolaydı, gülümsemek kadar kolay... Seni dinlemek kadar kolay sevdim, sesini duymak kadar kolay, mutlu olmak kadar kolay sevdim seni, ağlamak kadar kolay...
                  Çok kolay sevdim seni bitanem. Üzerine bir tişört geçirmek kadar kolay sevdim. Uykuya dalmak kadar kolaydı, ağzından "Seni seviyorum." kelimelerinin dökülmesi kadar kolay... Perdeyi çekmek kadar kolay sevdim, ağzına bir lokma atıp çiğnemek kadar kolay...
                  Ben seni çok kolay sevdim. Ama ben seni aslında çok zor sevdim.
Nefes almak kadar zor sevdim, ana karnından yeni çıkıp ağlayan bebek gibi zor. Adım atmak kadar zor sevdim, saatlerce oturup uyuşmuş ayaklar kadar zor. Su içmek kadar zordu, boğulmadan bir çocuk gibi uğraşarak. Gülümsemek kadar zor, her dert başımda tütermiş gibi zor... Seni dinlemek kadar zor sevdim, 72 yaşında kulakları ağır işiten ben kadar zor. Sesini duymak kadar zor, ıssız adaya düşüp aklımda yalnız sen varmış gibi zor. Mutlu olmak kadar zor sevdim seni, hayatımda sanki sen yokmuş gibi zor. Ağlamak kadar zor, göz pınarlarım kuruyup tepkisizleşmek kadar zor...
                  Çok zor sevdim seni meleğim. Üzerine bir tişört geçirmek kadar zor, sırtına giyecek bir tişörtün olması gibi zor. Uykuya dalmak kadar zordu, 27 yıldır uyuyamayan insomnilı gibi zor. Ağzından "Seni seviyorum." kelimelerinin dökülmesi kadar zor, dilsiz olup söyleyememek kadar zor... Perdeyi çekmek kadar zor sevdim, perdesini çekecek bir camın olması kadar zor. Ağzına bir lokma atıp çiğnemek kadar zor, dişleri dökülmüş yaşlılar kadar zor...
                  Ben seni çok zor sevdim. Hayat aslında bir ikilemdi çünkü. Çok kolaydı zorluklar, dayanılmaz zordu kolay her şey. 
                  Değişmeyecek tek şey vardı her şeye rağmen. Ben seni sevdim. Kolaydı zordu farketmedi hiç. Ben seni bu yüzden sevdim, ikilemsizdim, saftım, tektim seninleyken. Ben seni sevdim sevgilim. Delicesine, korkmadan, çekinmeden, yitirmeden...
                  İstemsiz değildi sevgim. Aşka tutulmam, sana vurulmam, şansa değildi. Tesadüf değildik aşkım. hayat bizimdi artık, sen ve ben, asla değişmeyecek tek doğru, sevgimiz, aşkımız...
                  Ben seni sevdim sevgilim. Tıpkı sen gibi. Senin beni sevdiğin gibi.

                               Ben seni sevdim bebeğim.
                                           Sevdim.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Yine, Yeni, Yeniden !

               Bugünle ilgili yazıp çizecek, söyleyecek çok söz var. Yazı yazasım var aslında ama hiç istemiyorum. Mutsuzum.
               Hayatı geldiği gibi yaşamak gerek artık sanırım. Zira bakınız sanki o kadar enerjisi varken hiç ölmeyecekmiş gibi duran Defne bile gitti ansızın. Yarından tezi yok eski yaşantıma dönüp “eeh sikerler lan !” moduma giriyorum tekrar.
               Kendisini umursadığımı sananlara buradan bir haber vermek istiyorum: “Hiçbirinizi gerçekten hiç ama hiç siklemiyorum. Hatta açık ve net olarak belirteyim, ananızın amına kadar yolunuz var. Kimseyi kaldıramam, kimsenin afra tafrasını çekemem, kimse için ödün veremem bu saatten sonra. ”. Maalesef hayatta gerçekten önemsediğim tek bir insan var, onu da dünya tersine dönse, cehennem buz tutsa, kırmızı kar yağsa yine önemserim, yine umursarım. Kimseler kusura bakmasın.
               Kararlarım radikal gençler. Kesin ve değişmeyecek. Kimse vazgeçilmez değil artık benim için  (tekrar belirteyim bir kişi hariç). Gayet basit ve net. Ben istediğim için hayatıma girdiniz, ben vazgeçtiğim için de çıkacaksınız. Hayatım sizin için sayfiye yeri değil !
               Şimdilik bu kadar, aslında fazlası da var da, dedim ya mutsuzum, birkaç zaman sonra genişletilmiş editiyle burada olurum.
                       En eski Aykut‘u özleyenler, beni izleyin anacığım !!

12 Kasım 2010 Cuma

Minnettar Olmamak Mümkün Mü?

                Gerçekten çok büyük bir teşekkür yazısıdır bu. Hakkınız nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum. Birinizin ikinizin değil, hepinizin emeği çok büyük. Ne söylesem az kalır başarınızın yanında.
                Nereden, hanginizden başlayacağımı bilmediğimden genel yazmak en iyisi. Hayatımın şu kadar boktan duruma gelmesinde emeği geçen herkese kucak dolusu teşekkürü borç biliyorum. Anlaşmış gibi el birliğiyle başardınız. Tebrikler !
               Sanki zaman kolluyormuşçasına nasıl oldu da hepiniz aynı zamana denk getirdiniz? Tam hayatım düzeliyor derken darbe üstüne darbe vurmak gerçekten umuyorum ki istediğinizi vermiştir. Sağıma çevirdiğimde kafamı bir tekme ve ardından boşluk, derken ümitle sola çevirince aynı şeyi yaşamak ne güzelmiş ! İnsana ayrı bir haz veriyor, tavsiye ederim.
              Tebrikler hepinize. Gerçekten bana iyiyi ve kötüyü, yanlışı ve doğruyu görme imkanı sağladınız. O kadar büyük kararlar aldırdınız ve hayatımı kökten değiştirdiniz ki, bir anlamda ecdadımı s.kmeniz iyi bile olmuş olabilir.
              Tebrikler hepinize. Gözümün önünde her gece görüntünüz varken bana üzerine basa basa ihtiyacınız olmadığını söylediğiniz için de teşekkür ederim. Boşa çabalayıp kendimi paralamamı engellediniz. Artık kendi başıma çalışıp kendi yaşamımı garanti altına alarak mutlu olmak, rahat etmek için uğraşacağım. İzninizle götümü kendim için yırtacağım.
              Tebrikler hepinize. Tekrar tekrar tebrik ve teşekkür ediyorum, çünkü gerçekten hakkınız çok büyük, çok sağ olun. Beni bu kadar yorup şu duruma düşürdüğünüz için çok müteşekkirim hepinize.
              Tebrikler hepinize. Gerçekten ! Ben burada bu kadar dertle sıkıntıyla debelenirken siz hayatınızdaki eften püften, saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayacak "dertlerinizi" sanki dünya meselesiymiş gibi gösterip de dünya başınıza yıkılmış gibi davrandığınız için de teşekkürler. Ben sustum diye dünyanın en gamsız adamı oldum değil mi? Candan Erçetin belamı vermesin benim.
              Tebrikler hepinize. Bana bu kadar yakınken, bu kadar değerliyken, bana bunları yaşatıp diğer insanları yerlere göklere sığdıramamanız beni nasıl mutlu (!) ediyor anlatamam ki. Demek ki benim onlar kadar önemim, değerim yokmuş, benim onlarla yaptığınız taşak muhabbeti kadar hayatınıza girebilmişliğim dahi yokmuş. Sağ olun.
              Tebrikler hepinize. Siz yüce insanlar, sahip olduğunuz sosyal, kültürel, akademik ünvanlarınız ve başarılarınız ile beni ezmeyi (!) başardınız. İşte o kadar her şeyden üstün, her şeyden yüce, her şeyden sıyrılmışsınız siz. Size erişebilmek, sonsuz seviyenize yükselebilmek için Nirvana'yı geçerek efsaneler katına ulaşmak gerekiyor. Kusura bakma Nirvana, senden yüce varlıklar da var.
              Tebrikler hepinize. Sonunda üstün uğraşlarınızla beni hayattan ve her şeyden soğuttunuz. Beni gerçekten yordunuz. Ama aslında bu kadar yorulmuşluğumun yanında hayatım daha yeni başlıyor. Sizden ricam bari bunu bok etmeyin. Hazır az bir gücüm varken biraz saygı duyun da beni rahat bırakın. Tek arzum bu.
              Tebrikler size. Tekrar tekrar tebrikler. Mide rahatsızlığımın, benzer diğer tüm rahatsızlıklarımın sebebisiniz, çok müteşekkirim bunun için de. 21 yıldır sağlıklı yaşadığım hayatı en sonunda cehenneme çevirebildiğiniz için üstün hizmet madalyalarınızı almanız gerekli.
      Tebrikler sadece hepinize.
            Minnettarım emeği geçen herkese.
                  Çok teşekkür ederim beni yavaş yavaş öldürdüğünüz için.
                         Sizsiz yaşanması zor hayatımı cehennem panayırına çevirdiğiniz için sevgiler.
            Yazık ettiğiniz BEN için hepiniz muhteşemdiniz, ÇOK TEŞEKKÜRLER.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Anaa, Kişiliksiz Değil Mi Lan O?

               İnsanlar bildiğin kişiliksiz arkadaş, karaktersiz, şerefsiz. Kendine dil uzatıp tavır alanla can ciğer kuzu sarması olunur mu lan?
              Anlamıyorum ne değişti o zamanla bu zaman arasında, aslında çok dürüst ve saygıdeğer insanlar olduklarını mı keşfettiniz ki çok süper bağınız devam ediyor?
              Kendimden bahsedeyim, bana laf edip herhangi bir şey söyleyen adam benim için bitmiştir, hayatımdan siktir yemiştir hatta bunun üzerine, bir daha çok acı verici bir günü dışında aynı ortama dahi girmem, bak o da tamamen insanlığımdan, yarın öbür gün benim de başıma gelebileceğinden. Belki de bu yüzden hakkında o kadar laf edilip de gurursuz, kişiliksiz gibi laf edenlerin götlerinden ayrılmayanlar bana çok salakça geliyor.
              İnsana bu hayatta dost gerek, geçek dost, canını acıtacağını da bilse gerçeği söyleyen insan: DOST. Arkadaş ne lan? Arkadaşsız yaşanır da dostsuz hayat geçmek bilmez. Dost dediğin de afedersin bahar gelince açan çiçek gibi sayısız olmaz hayatında. Bir elin parmağını geçmez gerçek dost. Şudur ki dost, 27 yıl hiç konuşup görüşemesen -şartlar gereği- dahi bir araya geldiğinde sanki en son dün görüşmüşsün gibi yakın olandır sana. Gerisini salla zaten. Bahsettiğim kişiler de o "gerisi" kısmına giriyor.
              Klan halinde gezen gerizekalılar sözüm size, kabile hayatını benimsemiş olan Afrika'nın durumu belli, gelin 56 kişilik gruplarınızdan sıyrılın da insanca yaşamayı öğrenin. He şu da var ki, asla o gruba giremeyecek olan ama sanki onlardanmış gibi davrananlara ise tek önerim, kendiniz olun, kişiliğinizi oturtun. Ona buna çocuk diyerek siz olgunlaşmış olmuyorsunuz. Onu bunu yererek hiç kendinizi yüceltmiş de sayılmıyorsunuz. Asıl çocukça davranıp hayatta bir bok olamayanlar sizlersiniz.
                         Boş yere sinirlendirdiniz lan beni yine.
              Anlayışlı aşık çocuğu, "Ben onlardan değilim bak çok farklıyım !"ı oynayan adamdan korkacaksın. Çünkü en şerefsizi, en haysiyetsizidir o. Bir defa her şeyden önce kendini farklı gösterme çabası içindedir. O adam yeri geldiğinde gözünü kırpmadan seni de satar, en yakınındakini de. He senin gözünde çok süperdir ya o, kaypaklığın ve yavşaklığın verdiği göz yanılsamasıdır işte. "Altın"dan zannettiğiniz, kendini öyle gösteren adam aslında "Taşak kafalı"dan başka bir şey değildir. Benden uyarı size.
             "Zerre umrumda değil ben yine bildiğim okuyacağım, yine seni değil onu ve onları sikleyeceğim." diyenleri de buradan sevgiyle kucaklar, zor günlerinde, yedikleri ilk kazıkta da aynı lafları söylediklerini duymak dileğiyle koskocaman öperim !

7 Kasım 2010 Pazar

Die Dead Enough !

              Şu anda bu yazının yerinde başka bir tanesi olmalıydı, fakat istemedim, devamını getiremedim olmadı.
              Kulağımda Emre Aydın, Belki Bir Gün Özlersin var, bitince asla dinlemem dediğim SOAD başlıyor, Lonely Day...
              Son iki hafta gerçekten canımı yakarak geçse de hala direniyorum.
            "I believe I can survive !".
              En azından vizelerim bitse de oradan kurtarsam. Yoksa bu kadar zorlamaya dayanamayıp kırılacağım bir yerden.
              Sıçıyorum batırıyorum her şeyi, elim yüzüm bulaşık halde, nasıl kurtarırım nasıl toparlarım bilmiyorum, yolunda olmayan çok şey var ve pek de kolay girmezler yoluna. Peki ya ben? Hadi hayatı yoluna soktum diyelim, ya ben, ben ne olacağım? Toparlanabilecek miyim? Eski halime gelebilecek miyim?
              Daralıyorum cidden, depresyon mu bu, geçici bir şey mi yoksa bilemiyorum, fakat kolay olmadığını biliyorum. Daralıyorum. İhtiyacım olan ne peki? Ne çıkartabilir ki beni bu kara delikten?
              Zevk aldığım hiçbir şey kalmadı resmen, her şey bir bir gidiyor benden uzağa. E amk bu da can ! Burada bir dram var, herkes kendi dalgasında. Yere çakılmak üzere olan bir uçak ile kulenin irtibatsızlığı gibi durumum, burun üstü düşüyorum, çakılmama ramak kaldı, kule sessiz, kule umursamaz, kule kendi halinde. Peki çaklıdıktan sonra uçak kule üzülecek mi? Vah vah tüh tüh diyecek mi? Ne fayda ki zaten?
              Sanırım zehirlenen ruhumu temizleyemem asla, temizlemek de istemem, sanırım bu zehir iyice bağımlı yaptı beni, aşığım. Ama ara ara ruhumu dezenfekte etmeliyim ki zehirimle karışıp karartmasın bedenimi, en iyi dezenfektanım alkol yine bu ara. Öyle ki, dilimden geçip boğazıma akmaya başladığı an temizlenmiş hissediyorum kendimi, bedenimi, ruhumu, kalbimi, beynimi, hislerimi.
                                     "Hey siroz bekle beni! ".
              Kapadım artık gözlerimi, geleceği düşlemeyi bıraktım, geçmişle avunmayı da. Geçmişe lanet okuyup mutsuz olmayı da bıraktım. Yakın geçmişim zaten her şeyi yaşatıyor bana. Ne mi yapıyorum? Bekliyorum. Evet bekliyorum. Değersiz ve sıradan hayatımın 21 seneden sonra biraz olsun önem ve değer kazanmasını bekliyorum. Olur mu?
              Ben bitiyorum lafın kısası. İyice eriyip gitmeden tutun bir köşemden, kaymadan ellerim kenarından uçurumun.

26 Eylül 2010 Pazar

Artık Susun !

        Kuyruk acısı olan insanlar çok acınası değil mi? Düşünsene sürekli her  şeyden kendine bir pay çıkaran, her şeye direk balıklama atlayan insanlar onlar. O kadar komik, acınası ve alçaklar ki, sadece gülebiliyorum.
        Benim etrafımda çok var o dingillerden. Amma yalandan adamsınız aslında. Hatta adam demek bile yanlış size. Nasıl kendinizi adam zannedebiliyorsunuz, nasıl bu denli ikiyüzlü olabiliyorsunuz, nasıl bu kadar şeref ve onurdan yoksun olabiliyorsunuz, nasıl sadece çıkarlarınız uğruna "Kardeşim !" dediğiniz insanlara şerefinizi ayaklar altına alıp terbiyesizlik, utanmazlık yapbiliyorsunuz?
        Ellerinizden pislik, gözlerinizden şeytanlık, ruhunuzdan hayvanlık akıyor. Siz 5 kişi bir araya geldiğinizde dünyanın en aşağılık adamları oluyorsunuz. Sağlam durmamız ve gocunacak bir şeyimiz olmaması sayesinde sizden korunuyoruz, sadece gülüp geçiyoruz biz.
        Neden bu kadar içinizde patladı bazı şeyler? İstediğinizi elde mi edemediniz? Çok yakınım diye aslında başka duygular besleyip siktir mi yediniz? Yavşaklığınız size elizabethten başka bir şey kazandırmadı diye mi tüm bu şerefsizliğiniz?
        Gerçekler acıdır beyler ama siz zor durumda kaldığınızda ananızı bile gözden çıkarırsınız. O kadar yavşak ve şerefsizsiniz ki kendinizi bile satarsınız. Ne ruhunuz ne de onurunuz 3 kuruş eder. Sizle geçirdiğim onca zamana yazık. Fakat gözlerimi 108 cümlede açıp gerçeği görmemi sağladığınız için teşekkürler. En azından artık sizinle aynı ortamda bulunarak zaman kaybetmek yerine yalnızca sizi ifşa ederek zaman geçiriyorum, tüm herkes görsün nasıl gurursuz, onursuz köpekler olduğunuzu.
        Komik olan şu ki hala çıkıp ahlaktan, bilgiden, adamlıktan falan bahsederek kendinizi bir şey zannediyorsunuz. Yahu çok uygun fiyatlara boy aynaları satılıyor, alın da bir bakın. Bir özeleştiri yapın da "Biz adam mıyız?" sorusunun cevabının "Hayır! " olduğunun farkına varın.
        Hayatta her zaman en altta kalacağınızı unutmadan yaşayın onursuz hayatınızı. Kuyruk acınızın sizi ele geçirmesine izin vererek geçirdiğiniz zamanların hayatınızın ne çok bir bölümünü kapladığının farkına vararak devam edin. İçinizde patlayan herbir şeyin sizi nasıl daha da şerefsizleştirdiğini de unutmayın. Artık bizden uzak durun. Yediğiniz boklar kendinize kalsın, bizden ayrı durun.