12 Kasım 2010 Cuma

Minnettar Olmamak Mümkün Mü?

                Gerçekten çok büyük bir teşekkür yazısıdır bu. Hakkınız nasıl ödeyeceğimi bilemiyorum. Birinizin ikinizin değil, hepinizin emeği çok büyük. Ne söylesem az kalır başarınızın yanında.
                Nereden, hanginizden başlayacağımı bilmediğimden genel yazmak en iyisi. Hayatımın şu kadar boktan duruma gelmesinde emeği geçen herkese kucak dolusu teşekkürü borç biliyorum. Anlaşmış gibi el birliğiyle başardınız. Tebrikler !
               Sanki zaman kolluyormuşçasına nasıl oldu da hepiniz aynı zamana denk getirdiniz? Tam hayatım düzeliyor derken darbe üstüne darbe vurmak gerçekten umuyorum ki istediğinizi vermiştir. Sağıma çevirdiğimde kafamı bir tekme ve ardından boşluk, derken ümitle sola çevirince aynı şeyi yaşamak ne güzelmiş ! İnsana ayrı bir haz veriyor, tavsiye ederim.
              Tebrikler hepinize. Gerçekten bana iyiyi ve kötüyü, yanlışı ve doğruyu görme imkanı sağladınız. O kadar büyük kararlar aldırdınız ve hayatımı kökten değiştirdiniz ki, bir anlamda ecdadımı s.kmeniz iyi bile olmuş olabilir.
              Tebrikler hepinize. Gözümün önünde her gece görüntünüz varken bana üzerine basa basa ihtiyacınız olmadığını söylediğiniz için de teşekkür ederim. Boşa çabalayıp kendimi paralamamı engellediniz. Artık kendi başıma çalışıp kendi yaşamımı garanti altına alarak mutlu olmak, rahat etmek için uğraşacağım. İzninizle götümü kendim için yırtacağım.
              Tebrikler hepinize. Tekrar tekrar tebrik ve teşekkür ediyorum, çünkü gerçekten hakkınız çok büyük, çok sağ olun. Beni bu kadar yorup şu duruma düşürdüğünüz için çok müteşekkirim hepinize.
              Tebrikler hepinize. Gerçekten ! Ben burada bu kadar dertle sıkıntıyla debelenirken siz hayatınızdaki eften püften, saçma sapan, incir çekirdeğini doldurmayacak "dertlerinizi" sanki dünya meselesiymiş gibi gösterip de dünya başınıza yıkılmış gibi davrandığınız için de teşekkürler. Ben sustum diye dünyanın en gamsız adamı oldum değil mi? Candan Erçetin belamı vermesin benim.
              Tebrikler hepinize. Bana bu kadar yakınken, bu kadar değerliyken, bana bunları yaşatıp diğer insanları yerlere göklere sığdıramamanız beni nasıl mutlu (!) ediyor anlatamam ki. Demek ki benim onlar kadar önemim, değerim yokmuş, benim onlarla yaptığınız taşak muhabbeti kadar hayatınıza girebilmişliğim dahi yokmuş. Sağ olun.
              Tebrikler hepinize. Siz yüce insanlar, sahip olduğunuz sosyal, kültürel, akademik ünvanlarınız ve başarılarınız ile beni ezmeyi (!) başardınız. İşte o kadar her şeyden üstün, her şeyden yüce, her şeyden sıyrılmışsınız siz. Size erişebilmek, sonsuz seviyenize yükselebilmek için Nirvana'yı geçerek efsaneler katına ulaşmak gerekiyor. Kusura bakma Nirvana, senden yüce varlıklar da var.
              Tebrikler hepinize. Sonunda üstün uğraşlarınızla beni hayattan ve her şeyden soğuttunuz. Beni gerçekten yordunuz. Ama aslında bu kadar yorulmuşluğumun yanında hayatım daha yeni başlıyor. Sizden ricam bari bunu bok etmeyin. Hazır az bir gücüm varken biraz saygı duyun da beni rahat bırakın. Tek arzum bu.
              Tebrikler size. Tekrar tekrar tebrikler. Mide rahatsızlığımın, benzer diğer tüm rahatsızlıklarımın sebebisiniz, çok müteşekkirim bunun için de. 21 yıldır sağlıklı yaşadığım hayatı en sonunda cehenneme çevirebildiğiniz için üstün hizmet madalyalarınızı almanız gerekli.
      Tebrikler sadece hepinize.
            Minnettarım emeği geçen herkese.
                  Çok teşekkür ederim beni yavaş yavaş öldürdüğünüz için.
                         Sizsiz yaşanması zor hayatımı cehennem panayırına çevirdiğiniz için sevgiler.
            Yazık ettiğiniz BEN için hepiniz muhteşemdiniz, ÇOK TEŞEKKÜRLER.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Anaa, Kişiliksiz Değil Mi Lan O?

               İnsanlar bildiğin kişiliksiz arkadaş, karaktersiz, şerefsiz. Kendine dil uzatıp tavır alanla can ciğer kuzu sarması olunur mu lan?
              Anlamıyorum ne değişti o zamanla bu zaman arasında, aslında çok dürüst ve saygıdeğer insanlar olduklarını mı keşfettiniz ki çok süper bağınız devam ediyor?
              Kendimden bahsedeyim, bana laf edip herhangi bir şey söyleyen adam benim için bitmiştir, hayatımdan siktir yemiştir hatta bunun üzerine, bir daha çok acı verici bir günü dışında aynı ortama dahi girmem, bak o da tamamen insanlığımdan, yarın öbür gün benim de başıma gelebileceğinden. Belki de bu yüzden hakkında o kadar laf edilip de gurursuz, kişiliksiz gibi laf edenlerin götlerinden ayrılmayanlar bana çok salakça geliyor.
              İnsana bu hayatta dost gerek, geçek dost, canını acıtacağını da bilse gerçeği söyleyen insan: DOST. Arkadaş ne lan? Arkadaşsız yaşanır da dostsuz hayat geçmek bilmez. Dost dediğin de afedersin bahar gelince açan çiçek gibi sayısız olmaz hayatında. Bir elin parmağını geçmez gerçek dost. Şudur ki dost, 27 yıl hiç konuşup görüşemesen -şartlar gereği- dahi bir araya geldiğinde sanki en son dün görüşmüşsün gibi yakın olandır sana. Gerisini salla zaten. Bahsettiğim kişiler de o "gerisi" kısmına giriyor.
              Klan halinde gezen gerizekalılar sözüm size, kabile hayatını benimsemiş olan Afrika'nın durumu belli, gelin 56 kişilik gruplarınızdan sıyrılın da insanca yaşamayı öğrenin. He şu da var ki, asla o gruba giremeyecek olan ama sanki onlardanmış gibi davrananlara ise tek önerim, kendiniz olun, kişiliğinizi oturtun. Ona buna çocuk diyerek siz olgunlaşmış olmuyorsunuz. Onu bunu yererek hiç kendinizi yüceltmiş de sayılmıyorsunuz. Asıl çocukça davranıp hayatta bir bok olamayanlar sizlersiniz.
                         Boş yere sinirlendirdiniz lan beni yine.
              Anlayışlı aşık çocuğu, "Ben onlardan değilim bak çok farklıyım !"ı oynayan adamdan korkacaksın. Çünkü en şerefsizi, en haysiyetsizidir o. Bir defa her şeyden önce kendini farklı gösterme çabası içindedir. O adam yeri geldiğinde gözünü kırpmadan seni de satar, en yakınındakini de. He senin gözünde çok süperdir ya o, kaypaklığın ve yavşaklığın verdiği göz yanılsamasıdır işte. "Altın"dan zannettiğiniz, kendini öyle gösteren adam aslında "Taşak kafalı"dan başka bir şey değildir. Benden uyarı size.
             "Zerre umrumda değil ben yine bildiğim okuyacağım, yine seni değil onu ve onları sikleyeceğim." diyenleri de buradan sevgiyle kucaklar, zor günlerinde, yedikleri ilk kazıkta da aynı lafları söylediklerini duymak dileğiyle koskocaman öperim !

7 Kasım 2010 Pazar

Die Dead Enough !

              Şu anda bu yazının yerinde başka bir tanesi olmalıydı, fakat istemedim, devamını getiremedim olmadı.
              Kulağımda Emre Aydın, Belki Bir Gün Özlersin var, bitince asla dinlemem dediğim SOAD başlıyor, Lonely Day...
              Son iki hafta gerçekten canımı yakarak geçse de hala direniyorum.
            "I believe I can survive !".
              En azından vizelerim bitse de oradan kurtarsam. Yoksa bu kadar zorlamaya dayanamayıp kırılacağım bir yerden.
              Sıçıyorum batırıyorum her şeyi, elim yüzüm bulaşık halde, nasıl kurtarırım nasıl toparlarım bilmiyorum, yolunda olmayan çok şey var ve pek de kolay girmezler yoluna. Peki ya ben? Hadi hayatı yoluna soktum diyelim, ya ben, ben ne olacağım? Toparlanabilecek miyim? Eski halime gelebilecek miyim?
              Daralıyorum cidden, depresyon mu bu, geçici bir şey mi yoksa bilemiyorum, fakat kolay olmadığını biliyorum. Daralıyorum. İhtiyacım olan ne peki? Ne çıkartabilir ki beni bu kara delikten?
              Zevk aldığım hiçbir şey kalmadı resmen, her şey bir bir gidiyor benden uzağa. E amk bu da can ! Burada bir dram var, herkes kendi dalgasında. Yere çakılmak üzere olan bir uçak ile kulenin irtibatsızlığı gibi durumum, burun üstü düşüyorum, çakılmama ramak kaldı, kule sessiz, kule umursamaz, kule kendi halinde. Peki çaklıdıktan sonra uçak kule üzülecek mi? Vah vah tüh tüh diyecek mi? Ne fayda ki zaten?
              Sanırım zehirlenen ruhumu temizleyemem asla, temizlemek de istemem, sanırım bu zehir iyice bağımlı yaptı beni, aşığım. Ama ara ara ruhumu dezenfekte etmeliyim ki zehirimle karışıp karartmasın bedenimi, en iyi dezenfektanım alkol yine bu ara. Öyle ki, dilimden geçip boğazıma akmaya başladığı an temizlenmiş hissediyorum kendimi, bedenimi, ruhumu, kalbimi, beynimi, hislerimi.
                                     "Hey siroz bekle beni! ".
              Kapadım artık gözlerimi, geleceği düşlemeyi bıraktım, geçmişle avunmayı da. Geçmişe lanet okuyup mutsuz olmayı da bıraktım. Yakın geçmişim zaten her şeyi yaşatıyor bana. Ne mi yapıyorum? Bekliyorum. Evet bekliyorum. Değersiz ve sıradan hayatımın 21 seneden sonra biraz olsun önem ve değer kazanmasını bekliyorum. Olur mu?
              Ben bitiyorum lafın kısası. İyice eriyip gitmeden tutun bir köşemden, kaymadan ellerim kenarından uçurumun.

26 Eylül 2010 Pazar

Artık Susun !

        Kuyruk acısı olan insanlar çok acınası değil mi? Düşünsene sürekli her  şeyden kendine bir pay çıkaran, her şeye direk balıklama atlayan insanlar onlar. O kadar komik, acınası ve alçaklar ki, sadece gülebiliyorum.
        Benim etrafımda çok var o dingillerden. Amma yalandan adamsınız aslında. Hatta adam demek bile yanlış size. Nasıl kendinizi adam zannedebiliyorsunuz, nasıl bu denli ikiyüzlü olabiliyorsunuz, nasıl bu kadar şeref ve onurdan yoksun olabiliyorsunuz, nasıl sadece çıkarlarınız uğruna "Kardeşim !" dediğiniz insanlara şerefinizi ayaklar altına alıp terbiyesizlik, utanmazlık yapbiliyorsunuz?
        Ellerinizden pislik, gözlerinizden şeytanlık, ruhunuzdan hayvanlık akıyor. Siz 5 kişi bir araya geldiğinizde dünyanın en aşağılık adamları oluyorsunuz. Sağlam durmamız ve gocunacak bir şeyimiz olmaması sayesinde sizden korunuyoruz, sadece gülüp geçiyoruz biz.
        Neden bu kadar içinizde patladı bazı şeyler? İstediğinizi elde mi edemediniz? Çok yakınım diye aslında başka duygular besleyip siktir mi yediniz? Yavşaklığınız size elizabethten başka bir şey kazandırmadı diye mi tüm bu şerefsizliğiniz?
        Gerçekler acıdır beyler ama siz zor durumda kaldığınızda ananızı bile gözden çıkarırsınız. O kadar yavşak ve şerefsizsiniz ki kendinizi bile satarsınız. Ne ruhunuz ne de onurunuz 3 kuruş eder. Sizle geçirdiğim onca zamana yazık. Fakat gözlerimi 108 cümlede açıp gerçeği görmemi sağladığınız için teşekkürler. En azından artık sizinle aynı ortamda bulunarak zaman kaybetmek yerine yalnızca sizi ifşa ederek zaman geçiriyorum, tüm herkes görsün nasıl gurursuz, onursuz köpekler olduğunuzu.
        Komik olan şu ki hala çıkıp ahlaktan, bilgiden, adamlıktan falan bahsederek kendinizi bir şey zannediyorsunuz. Yahu çok uygun fiyatlara boy aynaları satılıyor, alın da bir bakın. Bir özeleştiri yapın da "Biz adam mıyız?" sorusunun cevabının "Hayır! " olduğunun farkına varın.
        Hayatta her zaman en altta kalacağınızı unutmadan yaşayın onursuz hayatınızı. Kuyruk acınızın sizi ele geçirmesine izin vererek geçirdiğiniz zamanların hayatınızın ne çok bir bölümünü kapladığının farkına vararak devam edin. İçinizde patlayan herbir şeyin sizi nasıl daha da şerefsizleştirdiğini de unutmayın. Artık bizden uzak durun. Yediğiniz boklar kendinize kalsın, bizden ayrı durun.

23 Eylül 2010 Perşembe

Affedin Beni

Ağzımı dilimi tutmayı öğrenemedim ben. Şu yaşıma geldim hala öğrenemedim.
              İnsanları kırdıktan sonra farkediyorum ama hep. Hadi kimse umrumda değil de, en değerli varlığımın canını acıtmak asıl problem.
              Aslında asla istemediğim, asla içimden gelmeyen şeyleri sırf iyilik olsun, sırf biraz rahat olsun ortam diye söylüyorum, ancak sonunu düşünmeden harekete geçmem yüzünden malesef hep kırıcı oluyorum.
              Hoşgörün beni, patavatsızlığıma, boşboğazlığıma verin.
Ama aslında düşündüğümden hep bunlar.
              Sadece bazen ifade sorunları yaşıyorum.
Özellikle ona karşı nasıl kırıcı olabilirim ki, "Hayatım" dediğim, "Herşeyim" dediğim, tüm ömrümü birlikte geçirebileceğim varlığa karşı, nasıl nasıl?
             Özür dilerim.
Seni istiyorum yanımda, alınma lütfen o söylenenlere, sensiz bir hayat zehir burada.
             Seni istiyorum yanımda.
YALNIZ seni.

9 Eylül 2010 Perşembe

Hayat Çok Garip

Hayat ne kadar garip.
        Dün senin için en değerli olan bugün sanki düşmanmışçasına nefret kusuyor. Belki içte kalanar buna sebep, belki söylenemeyenler, belki de özlemler.
        Sanki içinde çiçekler açtıran, elini ayağını titreten her şey gün gelip tam tersine dönmek zorundaymış gibi davranıyor insanlar. Oysa kısa ve yalan dünyada değer o kadar kolay verilmiyor kimseye. O adar da kolay bitip tükenmemeli.
        Çok yakınımda gerçekleşen bir hadiseye  bu söylemler. İç yüzünü bildiğim, neredeyse inciğini cinciğini bildiğim bir birlikteliğin şimdiki hali. Bu kadar farklılık şaşırtıyor ancak. Kırıcılık hat safhada,  sanki taraflar 2 yıl önce sevgiyle birbirini saranlar değilmiş gibi.
        Anlaşmazlıklar yıpratır insanı belki ancak bu kadar çirkefleştirmemeli. Eğer ki sıradan bir hadiseydiyse o geçmişteki, o zaman o kadar uzun da sürmemeli. Fakat değerine gölge düşürmek fütursuzca zaten kendini küçültmekten başka bir şey değildir fikrimce.
        Dışarıdan bakıyorum aslında tüm o olan bitene fakat bir o kadar da içindeyim. Hayatta herkesin başından geçmiş veya geçebilecek bir olay bu. ncak bunu yaşamayan malesef hiçbir zaman vakıf olamaz o an hissedilene, o an dilden dökülüp elden gelene. Ne yaptığını bilmez halde savrulurken etrafa dayanacak bir destek gerek insana. Herkes olamaz o desteği. Her şeyden önce kendine güven gerek. Kendini bilip ifade edebilmek, herkese doğru tanıtabilmek gerek. Senden yardım isteyen bir eli "Kalk lan ayağa! " diyerek güçlendirmek, geri çevirip kırmaktan başka bir şey değildir böyle durumlarda.
        Hayat çok garip.
Dün seni öpüp kollarında saklayan, bugün sanki 40 yıllık hasmın gibi. Tanınmaz halde.
        Hayat çok gaip.
Acınacak halde olan aslında üzülen değil, utanmazca o günleri hiçe sayan.